7 Eylül 2012 Cuma

Örgü Modelleri

bu sıralar pek bi popular olup her genc kızın yüncüye gidip yün beendikten sonra* birer atkı örmesiyle gündeme gelmiş sanat dalı..gidip yapılmışını almaktansa iki günde oturup örerek çok daha ucuza çıkabiliosunuz..ayrıca "ben bişiler ürettim" psikolojisi ile bire bir terapi yöntemi, "bi sıra daa örücem ve bırakıcam artık taam" sekilde söölenerek o bi sıra olur yüzbin sıra ve zamanın nası geçtiini hiç annamazsınız bile.yalnız bazen bi ilmik kaçırıldıında ruh hastası olunabilio,dikkatli davranmak gerek. insani bulundugu zaman ve mekandan kopartan bi cesit meditasyon. kabiliyet kazanildikca bu ozelligini yitirir, cunku orgu eylemini refleks haline getirmis kisi, tv izleyip muhabbet ederken, es zamanli olarak hic hatasiz orgu orebilmektedir. su siralar tek stres atma yontemim..konsantrasyon gerektirdiginden etrafinizdakilerle komik diyaloglara girmenize sebebiyet verir..

6 Eylül 2012 Perşembe

Şamdan Modelleri

özellikle bütün gün tependen gelen ışık ile aydınlanmak zorunda kalıyorsan, evine geldiğinde gözüne gözüne ve tepene tepene ışık vermeden içeriye sıcak bir aydınlatma sağlayan edevat. anneannelerimizin babaannelerimizin dantel dokumakta kullandıkları şey. ortaya bırakırlarsa silahtan bile daha tehlikeli olabilir, battığı takdirde ameliyatla çıkarılabilir, aksi takdirde deri soyulur. tezhibte desenin bitiminde kullanılan yardımcı süsleme motifidir.. süslemeden boş kısma geçiş, çok az örnek dışında genellikle tığlarla yapılmıştır.. tığlarda motif genişten dara geçmekte, incelerek son bulmaktadır.. tığlar genellikle mavi ile çekilmiş, ancak eserine ve tezhibine göre bu ana renge altın, kırmızı ve yeşil renkler de katılmıştır..

5 Eylül 2012 Çarşamba

moda hakkında bilgiler

rüyada görüldüğünde, birçok kimse için faydalı olabilecek bir işe başlayacağınıza ve herkese iyilik edeceğinize işaret olarak yorumlanan aksesuar. abajur takmak, yapacağı işten başkalarının yararlanmalarına izin verilmeyeceğine işarettir. dünyanın en basit ev eşyası gibi gözüken ama kendi evine alması gereknce insanın bi türlü beğenemediği eşyaymış.* hiç öyle eşya fetişi triplerine girecek biri olmasam da, hastası olduğum hödödür, aydınlatma aracıdır. neden bilmem ama bu zımbırtıyı çok severim. hatta üşenmeyip abajur yapmışlığım bile vardır... birgün birine abajur yapıp hediye edeceğim de "bu ne lan" demesinden korkuyorum.

4 Eylül 2012 Salı

abajur modelleri

farsçada tança kelimesi kökünden geliyor. sevgili elinde o bir çıkmaz sokak gibidir. içeriden bir sigara almak istersin bir sürü abuk subuk şey çıkar. kızların çantasını karıştırmak ayıptır. ama bir kere izin aldınız mı ne arıyorsanız onu en son blursunuz. kızlar kolayını bulurlar tüm çantayı masaya dökerler. aradıklarını bulurlar. gerçi çantanın içini ezberlemişlerdir bazıları dökmek zorunda kalmazlar. odamda 5 tane daha farkli renkte ve boyda olanlari mevcut bulunmasina ragmen inatla icinin astari yirtilip darmadagin olmus olani kullanmakta israr ettigim gerekli (hatta bazen gereksiz) esyalari tasimaya yarayan modern kol torbasi. iki kitap, iki defter, iki kalem, bir de mp3 çalar barındırırsa en uzak ve ıssız yolculukların dostudur. bana hayat seçkimizi yansıtır gibi gelir çantalar.

3 Eylül 2012 Pazartesi

abiye modelleri

kadınların ayakkabıdan sonraki deliliği. hatta bazen daha delirtici olur ayakkabıdan. çanta denen şey pazarda ise pazara, markette ise markete gidilir; aranılır, taranılır, her neredeyse çanta bulunur ve kola, omuza, göte başa takılır gezilir. çanta ne kadar iyiyse her şey o kadar yolundadır. işte tüketim manyaklığı böyle bi şey. çoğu zaman bavulumsu ya da laptop çantası kıvamındaki bu nesneyi odamın muhtelif köşelerinde kaybederim ve kuyruğunu arayan kedi misali kendi etrafımda arkama baka baka dolaşırım. en faydalı kullanım alanlarından birisi de olur olmadık yerde ve zamanda gerçekleşen ereksiyonları kamufle olan çok amaçlı hayat kurtarıcı. artık acil olarak iki büklüm oturacak yer bulmak, sabah sabah 2-3 durak sonra inmek zorunda kalmak gibi mecburiyetlerim yok, çok rahatım. not: evet erkek pipisi laf dinlemez sizi rezil eder. not2: postacı tipi büyük bir tane alın rahat edin. *

31 Ağustos 2012 Cuma

Çanta Modelleri

özellikle tan'ın seslendirdiği "gidiyorum şimdi elimde çanta, tüm bağlantımı kestim hayatla" bölümünü ağustos'ta birliğine teslim olacak tüm asker adayı kardeşlerime armağan etmek istediğimdir. çok hızlı bir şekilde dile dolanan demet akalın'ın seslendirdiği bir tan taşçı şarkısıdır. öyle böyle değil bildiğin dile pelesenk oluyor meret. incirli caddesinden geçen her 10 arabadan birinde son ses çalan, camlar açıkken evden net duyabildiğim şarkı. sürekli dinlemeye maruz kaldığımdan mıdır bilinmez sevmeye başladım. şarkının sevilmesinde ne bestesi ne güftesi ne klibi ne de başka bir şey etkilidir. bu şarkının insanlara bir hoş, bir tuhaf gelmesinin tek sebebi içerisinde ibrahim kutluay'a bir göndermenin olmayışıdır. haliyle insanlar demet'ten böyle bir çıkış beklemediği için şarkıyı yadırgamış ve bu da değişik şekillerde tezahür etmiştir. yoksa altında başka şeyler arayıp da kendinizi zorlamayın. bu şarkıda ibrahim yok, mesele bu.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Ayakkabı Modelleri

hayatımda hiç o kadar uslu oturduğumu hatırlamıyorum. gıkım çıkmadı babam gelene kadar. uykudan önceyi bile izlemedim o akşam. adile naşit'in "hadi bakalım kuzucuklar, doğru yatağa!" deyişini duyduğum an tekrar anahtar sesi duyuldu kapıda. babam gelmişti işte. gene kavga edeceklerdi... bu sefer de benim yüzümden. direk banyoya gitti babam ellerini yıkamaya, annem de çorbaları koymaya başladı. oturduk sofraya. sessizlik babamın da dikkatini çekti, sordu "hayırdır" diye... ablam bu fırsatı kaçırmadı tabi... "ayakkabılarını çalmışlar bizim salakonun kapıdan baba!" dedi tadını çıkartarak her kelimenin... ablamın umduğu gibi olmadı, babam da kızmadı. sadece onun da yüzünü sıkıntılı bir hal aldı. sanırım ilk kez duyuyordum o kelimeyi o akşam... "ay sonu" dedi babam; anlam veremedim o kelimelere o akşam ama ters birşey olmalıydı şu "ay sonu"... "yarın perşembe pazarı var" dedi annem, "ordan alırız"... o zamana kadar hiç pazardan giyim/kuşam almamışlardı bana. hep mağazadan alırdık o zamana kadar herşeyi... bu sefer pazardan alacaklardı. "olsun"du... en azından kavga çıkmamıştı. sıkıntı yeterince bunaltmıştı beni. ne olursa "olsun"du... ayakkabı mağazalarının güzel kokusu, uzun ayakkabı çekecekleri ya da alçak aynaları olmasa da olurdu bu sefer... ayakkabı olsa yeterdi... ertesi sabah okula gidemedim haliyle, sabah babam da işe geç gidecekti ayakkabı alacağız diye ama bir sorun vardı. terliklerle o soğukta pazarda gezemezdim, evde oturdum annemle; ablamla babam gittiler pazara. yarım saat sonra naylon torba içinde bir çift ayakkabıyla geldiler. o zamana kadar hep kutuda olurdu ayakkabılarım, bu sefer naylon torbada gelmişlerdi. "olsun"du... kahverengi ve sivri burunlu, ince derili ayakkabılardı. üstünde deri parçalarından yapılmış bir süslemeyle benim yaşıma uygun ayakkabılar değillerdi. ortaokul öğrencilerine göre olanlardandı ve 2 numara kadar büyüktüler... "olsun"du... bunlardan ne krampon olurdu ne de tırmanış ayakkabısı... ama "olsun"du... ayaklarımı üşüteceklerdi ama "olsun"du... çirkindiler bu ayakkabılar, ne okul pantolonuma ne de sokak pantolonumun altına giderlerdi ama "olsun"du... "olsun"du işte... o gün evden çıkmayıp uslu bir çocuk olarak oturdum evde. ertesi sabah okula giderken giydim ilk kez o ayakkabılarımı; çok sertlerdi, derisi bir garip kokuyordu, çok süslü püslülerdi, ayağıma vuracaklardı, çok ciddi duruyorlardı bir ilkokul öğrencisinin ayağında, arkadaşlarım dalga geçeceklerdi o kösele ayakkabılarla... "olsun"du... en azından ayakkabım vardı artık... 2 sene giydim o çirkin kahverengi ayakkabıları. dut ağacına da tırmandım, futbol da oynadım. her yağmurda sırılsıklam oldu çoraplarım... ikinci senenin sonunda sol teki yırtıldı önce... anneme söylemeyeyim dedim. biliyordum ayakkabının değerini artık ne de olsa. sonra sağ tekinin de topuğu çıktı... artık daha az kavga vardı hem evde... babama söyledim o akşam ayyakkabım yok diye, mekap aldı bana o bahar*...